top of page

Sessizlik İçinde Konuşma: Mesajlaşmayı Neden Tercih Ediyoruz?

Eskiden biri aradığında heyecanlanırdık. Telefon çalarken hemen açardık. Belki sesini duymayı beklediğimiz biri aramıştır diye kalbimiz biraz daha hızlı atardı. Şimdi ise telefon çaldığında çoğumuzun içinden "Neden arıyor ki?" diye bir cümle geçiyor. Hatta cevaplamadan önce bir süre ekrana bakıyoruz: Açsam mı, açmasam mı?

mesaj

Neden böyle olduk?

Sanırım artık konuşmak yorucu geliyor. Sesimizi, tonumuzu ayarlamak, karşıdakinin sesine kulak vermek, cevapları anında üretmek... Bunlar fazlasıyla canlı şeyler. Ve biz, yavaş yavaş canlılığı yoran bir kuşağa dönüştük. Konuşmanın içinde hata yapma ihtimali var. Düşünmeden ağzımızdan çıkan bir kelime, gün boyunca aklımızı kurcalayabiliyor. Oysa mesajlaşırken düşünmeye zamanımız var. Geri silme şansımız var. Hatta yazıp yazıp göndermeme hakkımız da var.

Bir de sessizlik diye bir şey var mesajlaşmada. Arandığında sessizlik yoktur, hatta ayıp sayılır. Ama mesajda susmak, cevabı ertelemek doğaldır. Karşındaki kişinin uygun olmadığı varsayılır, kırılmazsın. Oysa biri telefonunu açmazsa, bazen alınırız. Belki de bu yüzden mesajlaşma, hem daha risksiz hem de daha nazik bir iletişim biçimi gibi geliyor.

telefon

Ama garip değil mi? İnsan, insana sesini duyarak yaklaşır. Sesin bir sıcaklığı vardır. Gülümseme seste yankılanır, bazen gözyaşı oradan dökülür. Ve biz artık bu sesi gönüllü bir şekilde bastırıyoruz.

Belki de gerçekten yorulduk. Belki de çok fazla ses duymaktan, çok fazla insanla aynı anda iletişim kurmaya çalışmaktan... Biraz da kendi içimize kapanmak istiyoruz. Mesajlaşmak, iletişim kurmanın en sessiz yoludur.

bottom of page