
Türk Dizilerinin Tekdüzelikten Kurtulması İçin Ne Yapılmalıdır? Türk dizilerinin sorunları!
- Fantastik yaman tilki 
- 3 Kas 2024
- 3 dakikada okunur
Türk dizilerinin sorunları
Türk televizyon dizileri son yıllarda neredeyse aynı fabrikadan çıkan ürünler gibi görünüyor. Dramadan romantizme, aksiyondan komediye kadar farklı türlerde yapımlar bulunsa da çoğunun içeriği, karakter yapısı ve hatta görselliği birbirinin kopyası. Türkiye’de diziler bir çeşit ‘izlenebilirlik formülü’ ile üretiliyor ve bu formül her sezon yeni ama aslında eski bir hikâye olarak karşımıza çıkıyor: Mafya patronları, zengin aileler, yasa dışı aşklar, klişe kötü karakterler ve kaçınılmaz entrikalar… Bu hikâyeler elbette kısa vadede izleyiciyi ekran başına çekiyor, ancak uzun vadede izleyicinin dizi izleme alışkanlıklarını tüketip onu tekdüze bir dünyaya hapsediyor.
Oyunculuk kalitesine gelince, burada da ciddi sorunlar var. Dizilerin yoğun çekim tempoları oyuncuları hızlı bir şekilde tüketiyor ve gerçek anlamda yetenek sergileyebilecek alan bırakmıyor. Öyle ki, birçok dizi oyuncusunun performansı yapaylıktan öteye geçemiyor; yüzeyde derin görünen ama özünde boş kalan karakterler oynanıyor. Dizilerdeki oyunculuk çoğu zaman bir “rol yapma” meselesine indirgeniyor; gözyaşı dökmek, bağırmak ya da abartılı jestler ve mimiklerle dram yaratmak gibi yüzeysel yöntemlerle izleyicinin duyguları manipüle edilmeye çalışılıyor. Özellikle genç oyuncular, birkaç haftalık oyunculuk eğitimi veya popüler kültür klişeleriyle yetiştirilip ekran önüne çıkarılıyor, ancak içsel bir derinlikten yoksun, gerçek anlamda “duygu” içermeyen performanslar ortaya koyuyorlar.

Peki, bu durum neden değişmiyor? Türk dizilerinde izlenebilirlik uğruna yapılan fazla ticari yaklaşım, hem senaryoları hem de oyunculuğu sığlaştırıyor. Yapımcılar, “tuttuğu bilinen” senaryoların dışına çıkmaktan çekiniyor; zira yenilikçi ve farklı senaryoların risk taşıdığı düşünülüyor. Bu yüzden de senaristler, orijinal fikirler veya derinlemesine işlenmiş karakterler yaratmak yerine çoğunlukla denenmiş, ezbere dayalı konulara yöneliyor. Dahası, diziler hızla tüketilir bir hale geldiği için hikayenin akışı ve karakter gelişimi çoğunlukla ikinci planda kalıyor. İzleyici, ekranda seyrettiği karaktere duygusal olarak bağlanmak, onu tanımak, hikayenin bir parçası olmak istiyor, ama maalesef bu çoğu zaman mümkün olmuyor. Önerilebilecek çözümler var mı? Elbette. İlk olarak, Türkiye'de dizi yazarlığı alanında yaratıcı özgürlüğün desteklenmesi gerekiyor. Senaryo yazarlarına, kendi üslup ve bakış açılarını dizilere yansıtabilmeleri için alan tanınmalı. Sektörün tekdüzelikten kurtulması için yeni senaristlere, yeni fikirlere ve çeşitli anlatım tekniklerine ihtiyaç var. Televizyon yapımlarının sadece belirli bir ‘formüle’ bağlı kalması yerine, toplumsal meselelere daha derinlikli bir şekilde eğilen, karakterlerin psikolojik gelişimini detaylandıran ve izleyicinin dikkatini çeken farklı temalar ortaya konmalı. Bu sayede izleyici, sadece izlemekle kalmayıp, dizinin içine çekilebilir ve anlatılan hikâyeye anlam katabilir. İkinci olarak, oyunculuk konusunda daha profesyonel bir yaklaşım benimsenmeli. Estetik kaygılar bir kenara bırakılıp gerçek anlamda eğitimli ve yetenekli oyunculara yatırım yapılmalı. Bazı genç oyuncular, kamera önünde görünüşleriyle parlayacakları düşünülerek hızlıca başrole çıkarılıyor, ancak sahnede doğal bir varlık gösteremediklerinde tüm o görsel çekicilik boşa gidiyor. Oysa ki iyi bir dizi, yüzeyde dramatik görünen sahnelerle değil, oyuncuların rolü içselleştirip izleyiciye “gerçek” duyguları aktarmasıyla etkileyici olur. Bu nedenle, genç oyuncuların ciddi bir oyunculuk eğitiminden geçmeleri, karakterin derinliğini anlamaları ve role uygun duygusal deneyimi geliştirmeleri şart. Dizilerin gelişebilmesi için sadece yapımcılar ve oyuncular değil, izleyici de büyük bir rol oynuyor. İzleyicinin “farklı olanı” talep etmesi, benzer konuların sürekli tekrarlanmasına karşı çıkması önemli bir adım. Türk izleyicisi artık yeni ve yaratıcı hikayeler görmek istiyor; daha fazla toplumsal meseleye değinen, günlük hayatın gerçeklerini yansıtan veya daha da önemlisi, izleyicinin düşünsel ve duygusal olarak kendini bulabileceği hikayeler talep etmeli. İzleyici bu değişimi talep ettikçe yapımcılar da ona ayak uydurmak zorunda kalacaktır. Kısacası, Türk dizi sektöründe bir yenilik devrimi yaşanması gerekiyor. Yapımcılar, senaristler ve oyuncuların daha özgün işler çıkarabilmesi, izleyicinin de bu özgünlüğü desteklemesi gerekiyor. Dizi sektörü, sanatın kalıpların dışında düşünmeyi gerektirdiği bir alan olarak görülmeli, kâr amacıyla sınırlandırılan bir alan değil. Belki o zaman ekranda gerçek anlamda yeni, etkileyici ve unutulmaz hikayelerle buluşabiliriz.


